Sürdürülebilir Karlı Büyüme İçin İnovasyon Yönetimi®
Bize Ulaşın
TR
Business Consulting
Ünlü yönetim bilgesi Peter Drucker 1959 yılında bilgi ile çalışan, ve bilgi geliştiren kişileri “Bilgi İşçileri” olarak tanımladı. Drucker’ın bu tanımlaması Frederick Taylor’un 1911’de yayımladığı ve “kol gücü” ile ilgili yönetim prensiplerini belirlediği Bilimsel Yönetim yaklaşımından sonra atılmış en önemli adımlardan biri idi. Bilgi işçileri tanımlaması yönetimde kafayı da kol kadar önemli bir konumlamaya getirdi.
Bilgi işçileri olarak adlandırılan bu gruptan beklenen işler ne idi? Öncelikle yeni bir strateji oluşturmaya veya mevcut stratejiyi geliştirmeye katkıda bulunmak, trendleri anlamak ve yorumlamak, konular arasında bağlantılar kurmak, sebep/sonuç ilişkilerini kavramak, çeşitlendirici düşünce ile alternatifler yaratmak, odaklayıcı düşünce ile en iyi alternatifi seçmek, ve yeni yetenekler geliştirmek. Bilgi işçilerinin günlük işlerini yaparken dahi bunlara dikkat etmeleri ve bu becerilerini kullanmaları bekleniyordu.

Drucker, 21. Yüzyıl İçin Yönetim Zorlukları adlı eserinde bilgi işçilerinin verimliliği için bazı faktörler belirledi:

* Bilgi işçilerinin verimliliğinin sorumluluğu onların üstüne yüklenmek zorundadır, yani bilgi işçileri kendilerini yönetmek zorundadır,
* Sürekli inovasyon, bilgi işçilerinin görevinin ve sorumluluğunun bir parçası olmalıdır,
* Bilgi işi, sürekli öğrenme, fakat aynı zamanda sürekli öğretme gerektirir,
* Bilgi işçilerinin verimliliği öncelikle yapılan işin miktarına değil, kalitesine de bağlıdır,
* Bilgi işçisinin bir maliyet unsuru değil, şirketin varlıklarından biri olarak görülmesi ve buna göre davranılması gerekir.

Daha sonraki yıllarda Toyota, bilgi işçisi ayrımını bir kenara koyarak, hangi işi yaparsa yapsın, şirketteki bütün çalışanların beyin kapasitesinin önemli olduğunu ve bu kapasiteyi kullanmamanın ciddi kayıplara yol açacağını dünyaya öğretti. Özellikle üstün bir performans seviyesine geçme hedefi olduğunda, çok rutin gibi görünen işlerde dahi anında karar verme becerilerinin önemli olduğu farkedildi. Bir zamanlar yaygın olarak kullanılan beyaz yaka, mavi yaka tanımlamalarına bile bugün birçok şirket, bir ayrım ortaya koyan ve şirket bütünlüğünü bozan bir çizgi olarak bakıyor. Artık bütün çalışanlara bilgi işçisi olarak davranılmak zorunda. Şirketlerin bir grup çalışanına “siz düşünmeyin, sadece size söyleneni yapın” deme lüksü kalmadı. 

Öte yandan eskiden bilgi işçileri olarak tanımlanan kategori de geçen zaman içerisinde ciddi bir evrime uğradı. Richard Florida’nın Yaratıcı Sınıfın Yükselişi adlı kitabında söylediği gibi ekonomi ve toplum bir değişim içerisinde ve bu değişimin motoru da insan yaratıcılığı. Yaratıcılık ve onun faydaya dönüştürülmesiyle ortaya çıkan inovasyon artık rekabet avantajının belirleyici kaynağı. İnsanlar işe alınıp çıkarılabilirken onların yaratıcı kapasitesi alınıp satılamıyor, veya şirketlerin isteğiyle açılıp kapatılamıyor. Farklı insanların birarada olması da yaratıcılığı besleyen ve fikir zenginliği yaratan bir unsur. Eskiden hep “uyum sağlayabilecek” kişilerin işe alındığı düşünülünce burada bir zihinsel ayara ihtiyaç var.  Bireysel ve grup yaratıcılığının gönüllü olarak ortaya çıkabilmesi ve inovasyona dönüşebilmesi uygun şirket ortamlarını gerektiriyor. Ne mutlu ki bu ortamlar şirketlerin istem ve kararlılık ile yaratabilecekleri şeyler. Üstelik bunları yaratmanın maliyeti de oldukça düşük.

İnsanlar içlerinde olan aidiyet, paylaşım, temasta olma duygularının gücünü sosyal iletişim ağları ile yeniden keşfettiler. Artık eskisinden çok daha iyi haberleşen, işbirliği yapan, hayatına anlam katmanın peşinde olan, yaptığı işin içinde eğlenceyi de bulmak isteyen, önüne konanı sorgu sual etmeden yemekten tatmin olmayan bir kuşak var. İşyerlerini de şöyle veya böyle bunlar şekillendiriyor. İnsanlar ister işyerinde ister uzaktan olsun, eskisine göre daha uzun saatler çalışıyorlar. Gelişen teknolojiler her yerde her zaman çalışabilme ve ulaşılabilir olmayı sağladı. Hayatlarının önemli bir kısmını dolduran işin anlam katması beklentisini güçlendiren bir durum bu.

Şirketler bu yeni kuşağın tarzına, beklentilerine direnebilir, görmezden gelebilir, veya bu gerçeği kabul edip bundan en iyi şekilde yararlanabilirler. İnsanlarının hayal gücünü ateşleyebilen, onların yaratıcılığını en iyi şekilde değerlendirebilen, ve hatta kendi insanları ile de yetinmeyip şirket dışındaki kişilerin de yaratıcılığını kullanabilen organizasyonlar inovatif şirketlere dönüşüyorlar.

İnovatif bir şirketin Yetenek Yönetiminin nasıl olması gerektiğini merak ediyorsanız bize başvurun.